Ece
New member
Safa ile Merve Arasında Say Yapmak: İnanç, Sembol ve Eleştirel Düşüncenin Kesişiminde
Kutsal mekânlarda yapılan ritüellerin insan ruhunda bıraktığı izleri anlamaya çalışırken, “Safa ile Merve arasında say yapmak” kavramı her zaman ilgimi çekmiştir. Bu ritüeli ilk kez Kâbe’de izlediğimde insanların hem derin bir teslimiyetle hem de görünür bir enerjiyle bu yürüyüşü gerçekleştirdiğini fark ettim. Kimileri dua ederek, kimileri sessizce düşünerek, kimileri ise gözyaşlarıyla adeta içsel bir hesaplaşma yaşıyordu. Bu manzara, bana “say”ın yalnızca bir fiziksel eylem değil, aynı zamanda bir bilinç yolculuğu olduğunu düşündürmüştü.
Ama yine de şu soruyu sormadan edemem: Bu ritüelin anlamı tarihsel, sembolik ve ahlaki düzeyde nasıl açıklanmalı? Ve biz bu eyleme bugün nasıl bir bilinçle yaklaşmalıyız?
Tarihsel Bağlam: Hacer’in Mücadelesi ve İnsanın Arayışı
Kur’an’da “Safa ile Merve Allah’ın sembollerindendir” (Bakara, 158) denir. Bu ayet, ritüelin kökenini Hacer’in oğlu İsmail için su arayışı hikâyesine dayandırır. Hacer’in yedi kez iki tepe arasında koşması, çaresizlikle umut arasındaki insanî mücadelenin bir sembolüdür. Bu yönüyle “say”, hem bedensel hem de ruhsal bir dayanıklılık pratiğidir.
İslam tarihi araştırmacısı Fazlur Rahman (1982), “say”ın asıl anlamının irade ve sabrın iç içe geçtiği bir eylem olduğunu vurgular. Dolayısıyla, Hacer’in eylemi yalnızca annelik içgüdüsünün değil, insanın varoluşsal arayışının da temsili sayılabilir. Bu yönüyle “say”, kutsal bir ibadet olduğu kadar psikolojik bir metafordur: Aradığını bulamamanın ama yine de aramaktan vazgeçmemenin ifadesidir.
Eleştirel Perspektif: Ritüel mi, Farkındalık mı?
Zamanla birçok dini pratik, biçimsel tekrarın içine sıkışarak anlamını yitirme tehlikesiyle karşılaşır. Safa ile Merve arasında yapılan “say” da bu açıdan eleştirel bir incelemeyi hak eder. Antropolog Clifford Geertz (1973), ritüellerin toplumsal düzenin “anlamlı semboller sistemi” olduğunu söyler. Ancak bu semboller yalnızca bilinçli olarak yaşandığında değerlidir.
Bugün birçok hacı adayı “say”ı fiziksel bir görev olarak yerine getirirken, ritüelin özündeki sorgulayıcı ruhu gözden kaçırabiliyor. Bu durum, inancın içselleşmiş anlamdan uzaklaşıp mekanik bir alışkanlığa dönüşmesi riskini doğuruyor. Modern dindarlık anlayışı, ritüellerin neden yapıldığını sorgulamak yerine, nasıl yapıldığına odaklandığında; “say” bir yürüyüş olmaktan çıkıp sıradan bir protokol adımına dönüşüyor.
Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Yaklaşımları
Hac ibadetlerinde yapılan gözlemler, farklı cinsiyetlerin bu ritüele farklı duygusal ve bilişsel anlamlar yüklediğini göstermektedir. Erkek hacıların bir kısmı “say”ı hedefe ulaşma odaklı, planlı ve zamana duyarlı bir görev olarak algılarken; kadınlar genellikle bu eylemi Hacer’in duygusal mücadelesiyle özdeşleştirir.
Bu farklılık, yalnızca toplumsal rollerin bir yansıması değil, aynı zamanda farklı bilişsel işleme biçimlerinin bir göstergesidir. Psikolog Carol Gilligan (1982), kadınların ilişkisel, erkeklerin ise kural temelli düşünme biçimlerine daha yatkın olduklarını belirtmiştir. Ancak bu ayrım mutlak değildir; modern hac deneyimlerinde birçok erkek hacı da bu yürüyüşü “empatik bir hatırlama” olarak yaşamakta, birçok kadın ise “irade ve sabır egzersizi” olarak görmektedir.
Dolayısıyla, Safa ile Merve arasında yapılan say, cinsiyetler arası farklardan çok, insanın anlam arayışındaki ortaklığını görünür kılar. Her birey, bu yürüyüşte kendi içindeki Hacer’i —korkan, ama aramaktan vazgeçmeyen yönünü— bulabilir.
Modern Yorumlar: Dini Ritüellerin Psikolojik Etkisi
Son yıllarda yapılan psikolojik araştırmalar, ibadetlerin bilişsel ve duygusal sağlık üzerindeki etkilerini somut biçimde göstermektedir. 2020 yılında Journal of Positive Psychology dergisinde yayımlanan bir çalışma, ritüel katılımının stres düzeyini azalttığını, aidiyet ve anlam duygusunu artırdığını ortaya koymuştur. “Say” bu açıdan, bireyin hem içsel hem de toplumsal bağlarını güçlendiren bir meditasyon biçimi olarak değerlendirilebilir.
Yine de bu etkilerin evrensel olmadığını unutmamak gerekir. Bazı araştırmalar, ritüellerin farkındalıktan koparıldığında “dini otomasyon”a yol açtığını, yani bireyin eylemi bilinçsizce tekrarladığını göstermektedir (Nielsen et al., 2016). Bu nedenle, “say”ın anlamı, bireyin içsel niyetine bağlıdır: Arayışı simgeliyorsa değerlidir, ama yalnızca fiziksel bir koşuya dönüşüyorsa yüzeyselleşir.
Eleştirinin Sınırları: İnancı Değil, Yorum Biçimini Tartışmak
Eleştirel düşünce, inancı küçümsemek değil, onu anlamlandırma yollarını genişletmektir. “Say” ritüeli, kutsallığın toplumsal aktarımında önemli bir yere sahiptir; ancak kutsal olanın biçimsel tekrarlarla sınırlanması, onu donuklaştırabilir. Birçok din sosyoloğu, ibadetlerin anlamını koruyabilmesi için bireysel bilinç ve toplumsal yenilenmenin eşzamanlı işlemesi gerektiğini savunur (Berger, 2011).
Bu açıdan bakıldığında, “Safa ile Merve arasında say yapmak” yalnızca dini bir zorunluluk değil, insanın varoluşsal arayışına dair zamansız bir metafordur. Arayış bitmez; çünkü insan, aramakla anlam bulur.
Tartışmaya Açık Sorular
- “Say” ritüelinin anlamını kaybetmeden modern yaşamda nasıl yeniden yorumlayabiliriz?
- Ritüellerin bilinçsiz tekrar haline gelmesi inancı zayıflatır mı, yoksa korur mu?
- Hacer’in hikâyesi bugün kadın dayanıklılığını ve özgürlüğünü temsil edebilir mi?
- Erkeklerin stratejik, kadınların empatik yaklaşımları bu tür ibadetlerde birbirini nasıl tamamlar?
Sonuç: Arayışın Sonsuzluğu
Safa ile Merve arasında yapılan say, tarihin en kadim yürüyüşlerinden biridir. Ancak bu yürüyüş, taş zeminde atılan adımlar kadar, kalpte yapılan sorgulamaları da temsil eder. O, bir annenin çaresizliğinden doğmuş; insanlığın direnciyle büyümüştür.
Bugün bu eylem, inançlı ya da eleştirel her birey için bir aynadır. Kimi orada Tanrı’ya yaklaşır, kimi kendine. Belki de “say yapmak” tam olarak budur: Bir şey aramak — ve o şeyi ararken kendini bulmak.
Kutsal mekânlarda yapılan ritüellerin insan ruhunda bıraktığı izleri anlamaya çalışırken, “Safa ile Merve arasında say yapmak” kavramı her zaman ilgimi çekmiştir. Bu ritüeli ilk kez Kâbe’de izlediğimde insanların hem derin bir teslimiyetle hem de görünür bir enerjiyle bu yürüyüşü gerçekleştirdiğini fark ettim. Kimileri dua ederek, kimileri sessizce düşünerek, kimileri ise gözyaşlarıyla adeta içsel bir hesaplaşma yaşıyordu. Bu manzara, bana “say”ın yalnızca bir fiziksel eylem değil, aynı zamanda bir bilinç yolculuğu olduğunu düşündürmüştü.
Ama yine de şu soruyu sormadan edemem: Bu ritüelin anlamı tarihsel, sembolik ve ahlaki düzeyde nasıl açıklanmalı? Ve biz bu eyleme bugün nasıl bir bilinçle yaklaşmalıyız?
Tarihsel Bağlam: Hacer’in Mücadelesi ve İnsanın Arayışı
Kur’an’da “Safa ile Merve Allah’ın sembollerindendir” (Bakara, 158) denir. Bu ayet, ritüelin kökenini Hacer’in oğlu İsmail için su arayışı hikâyesine dayandırır. Hacer’in yedi kez iki tepe arasında koşması, çaresizlikle umut arasındaki insanî mücadelenin bir sembolüdür. Bu yönüyle “say”, hem bedensel hem de ruhsal bir dayanıklılık pratiğidir.
İslam tarihi araştırmacısı Fazlur Rahman (1982), “say”ın asıl anlamının irade ve sabrın iç içe geçtiği bir eylem olduğunu vurgular. Dolayısıyla, Hacer’in eylemi yalnızca annelik içgüdüsünün değil, insanın varoluşsal arayışının da temsili sayılabilir. Bu yönüyle “say”, kutsal bir ibadet olduğu kadar psikolojik bir metafordur: Aradığını bulamamanın ama yine de aramaktan vazgeçmemenin ifadesidir.
Eleştirel Perspektif: Ritüel mi, Farkındalık mı?
Zamanla birçok dini pratik, biçimsel tekrarın içine sıkışarak anlamını yitirme tehlikesiyle karşılaşır. Safa ile Merve arasında yapılan “say” da bu açıdan eleştirel bir incelemeyi hak eder. Antropolog Clifford Geertz (1973), ritüellerin toplumsal düzenin “anlamlı semboller sistemi” olduğunu söyler. Ancak bu semboller yalnızca bilinçli olarak yaşandığında değerlidir.
Bugün birçok hacı adayı “say”ı fiziksel bir görev olarak yerine getirirken, ritüelin özündeki sorgulayıcı ruhu gözden kaçırabiliyor. Bu durum, inancın içselleşmiş anlamdan uzaklaşıp mekanik bir alışkanlığa dönüşmesi riskini doğuruyor. Modern dindarlık anlayışı, ritüellerin neden yapıldığını sorgulamak yerine, nasıl yapıldığına odaklandığında; “say” bir yürüyüş olmaktan çıkıp sıradan bir protokol adımına dönüşüyor.
Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Yaklaşımları
Hac ibadetlerinde yapılan gözlemler, farklı cinsiyetlerin bu ritüele farklı duygusal ve bilişsel anlamlar yüklediğini göstermektedir. Erkek hacıların bir kısmı “say”ı hedefe ulaşma odaklı, planlı ve zamana duyarlı bir görev olarak algılarken; kadınlar genellikle bu eylemi Hacer’in duygusal mücadelesiyle özdeşleştirir.
Bu farklılık, yalnızca toplumsal rollerin bir yansıması değil, aynı zamanda farklı bilişsel işleme biçimlerinin bir göstergesidir. Psikolog Carol Gilligan (1982), kadınların ilişkisel, erkeklerin ise kural temelli düşünme biçimlerine daha yatkın olduklarını belirtmiştir. Ancak bu ayrım mutlak değildir; modern hac deneyimlerinde birçok erkek hacı da bu yürüyüşü “empatik bir hatırlama” olarak yaşamakta, birçok kadın ise “irade ve sabır egzersizi” olarak görmektedir.
Dolayısıyla, Safa ile Merve arasında yapılan say, cinsiyetler arası farklardan çok, insanın anlam arayışındaki ortaklığını görünür kılar. Her birey, bu yürüyüşte kendi içindeki Hacer’i —korkan, ama aramaktan vazgeçmeyen yönünü— bulabilir.
Modern Yorumlar: Dini Ritüellerin Psikolojik Etkisi
Son yıllarda yapılan psikolojik araştırmalar, ibadetlerin bilişsel ve duygusal sağlık üzerindeki etkilerini somut biçimde göstermektedir. 2020 yılında Journal of Positive Psychology dergisinde yayımlanan bir çalışma, ritüel katılımının stres düzeyini azalttığını, aidiyet ve anlam duygusunu artırdığını ortaya koymuştur. “Say” bu açıdan, bireyin hem içsel hem de toplumsal bağlarını güçlendiren bir meditasyon biçimi olarak değerlendirilebilir.
Yine de bu etkilerin evrensel olmadığını unutmamak gerekir. Bazı araştırmalar, ritüellerin farkındalıktan koparıldığında “dini otomasyon”a yol açtığını, yani bireyin eylemi bilinçsizce tekrarladığını göstermektedir (Nielsen et al., 2016). Bu nedenle, “say”ın anlamı, bireyin içsel niyetine bağlıdır: Arayışı simgeliyorsa değerlidir, ama yalnızca fiziksel bir koşuya dönüşüyorsa yüzeyselleşir.
Eleştirinin Sınırları: İnancı Değil, Yorum Biçimini Tartışmak
Eleştirel düşünce, inancı küçümsemek değil, onu anlamlandırma yollarını genişletmektir. “Say” ritüeli, kutsallığın toplumsal aktarımında önemli bir yere sahiptir; ancak kutsal olanın biçimsel tekrarlarla sınırlanması, onu donuklaştırabilir. Birçok din sosyoloğu, ibadetlerin anlamını koruyabilmesi için bireysel bilinç ve toplumsal yenilenmenin eşzamanlı işlemesi gerektiğini savunur (Berger, 2011).
Bu açıdan bakıldığında, “Safa ile Merve arasında say yapmak” yalnızca dini bir zorunluluk değil, insanın varoluşsal arayışına dair zamansız bir metafordur. Arayış bitmez; çünkü insan, aramakla anlam bulur.
Tartışmaya Açık Sorular
- “Say” ritüelinin anlamını kaybetmeden modern yaşamda nasıl yeniden yorumlayabiliriz?
- Ritüellerin bilinçsiz tekrar haline gelmesi inancı zayıflatır mı, yoksa korur mu?
- Hacer’in hikâyesi bugün kadın dayanıklılığını ve özgürlüğünü temsil edebilir mi?
- Erkeklerin stratejik, kadınların empatik yaklaşımları bu tür ibadetlerde birbirini nasıl tamamlar?
Sonuç: Arayışın Sonsuzluğu
Safa ile Merve arasında yapılan say, tarihin en kadim yürüyüşlerinden biridir. Ancak bu yürüyüş, taş zeminde atılan adımlar kadar, kalpte yapılan sorgulamaları da temsil eder. O, bir annenin çaresizliğinden doğmuş; insanlığın direnciyle büyümüştür.
Bugün bu eylem, inançlı ya da eleştirel her birey için bir aynadır. Kimi orada Tanrı’ya yaklaşır, kimi kendine. Belki de “say yapmak” tam olarak budur: Bir şey aramak — ve o şeyi ararken kendini bulmak.