Yas depresyonu ne kadar sürer ?

Ece

New member
[color=] Yas Depresyonu: Bir Kadın ve Bir Adamın Hikâyesi

Yas, kimilerimiz için bir geçiş dönemidir, kimilerimiz için ise bir hayatı yeniden inşa etme süreci. "Yas depresyonu" deyimi, birçokları için oldukça korkutucu olabilir, çünkü duygular ve kayıplar genellikle kontrolsüz bir şekilde iç içe geçer. Ancak kaybın ne kadar derin olduğuna, onu nasıl ele aldığımıza ve nasıl iyileştiğimize bağlı olarak, yas süreci farklı şekillerde tezahür edebilir. İşte size, birbirinden farklı iki karakterin gözünden bir yas sürecini anlatan bir hikâye:

---

Hikâye paylaşan kişi:

"Bugün sizlerle bir şey paylaşmak istiyorum. Herkesin yaşadığı kayıp farklıdır, ancak kaybettiğiniz birini ve sonra nasıl yeniden 'hayata dönmeye' çalıştığınızı anlamanın bir yolu olabilir. Bu yazı, biraz da kişisel bir deneyimimden yola çıkıyor. Umarım, bu yazı size bir şeyler katabilir."

---

[color=]Birkaç Yıl Öncesi: Duygusal Bir Çöküş

Leyla ve Ahmet, bir sabah uyanıp birbirlerine bakarak, yıllar sonra bile eski bir dost gibi gülümsediler. Ancak bu sabah diğerlerinden farklıydı. Leyla'nın annesi, uzun bir hastalığın ardından yaşamını yitirmişti. O an, Leyla'nın hayatındaki deniz sessizliğine dönüştü. Derin bir boşluk, adeta bir kara delik gibi içini sarmıştı. Ne kadar güçlü olursa olsun, annesinin kaybı ondan bir parça almıştı.

Ahmet ise bir adım geri çekildi. Hızla, 'çözüm odaklı' yaklaşımını devreye soktu. Yasın, bir dönem olduğunu ve zamanla geçeceğini biliyordu. Onun için kayıplar, 'adım adım atılması gereken bir süreç'ti; çünkü ahlaki olarak doğru olanın bir an önce ilerlemek ve 'normal' hayata dönmek olduğuna inanıyordu. O, bir tür strateji peşindeydi.

Ahmet'in, Yas sürecini anlamakta zorlandığını düşündüğü anlardan biriydi. Leyla, günler geçtikçe sessizleşmiş, kahkahalarını duymak neredeyse imkansız hale gelmişti. Fakat Ahmet, Leyla'ya her zaman bir çözüm sunarak, onu rahatsız eden duygularını geçici olarak bastırmaya çalışıyordu. "Hadi Leyla, biraz dışarı çıkalım. Belki seni biraz güldürebiliriz. Belki de işleri bir araya koymak seni iyi hissettirir." diyordu.

Leyla, kısa bir süre önce, annesinin kaybı karşısında kendini tuhaf hissetmeye başlamıştı. Ahmet'in yaklaşımı, ona bazen sakinleştirici gibi görünse de bir o kadar da yalnız hissettiriyordu.

[color=]Kadınların Empatik Yaklaşımı: "Duygularımı Nasıl İfade Edebilirim?"

Leyla, yas sürecine bir türlü alışamamıştı. Ahmet'in çözüm odaklı bakış açısı ona çok yabancı geliyordu. Kaybın üstesinden gelmek, geçici olarak geçmeyen bir boşluğu doldurmak kolay değildi. Kaybettiği kişi, yalnızca annesi değildi; o, bir parçasını kaybetmişti.

Kadınlar, toplumdan gelen bir baskı ile duygularını daha fazla ifade etmeye, başkalarıyla daha fazla paylaşmaya meyilli olabiliyorlar. Leyla da yas sürecinde kendisini daha çok dinlemek, duygusal bağlarını derinlemesine yaşamak istiyordu. Ahmet'e sürekli olarak, "Beni anlamıyorsun, sadece bir şeyler söylemek değil, benim içimdeki boşluğu hissedebilmelisin," diye tekrarlıyordu.

Fakat Ahmet, bu söylemleri, Leyla'nın içsel duygusal çöküşünü anlamaktan çok, ona bir 'çözüm' getirmek adına söylediklerini düşünüyordu. Leyla'nın zaman zaman tartışmalara giren yalnızlık hissi, aslında bu duyguları başkalarına göstermekle ilgilidir.

[color=]Erkeklerin Stratejik Bakış Açısı: "Zamanla Her Şey Düzelir"

Ahmet, sevgilisi Leyla'nın kaybından derinden etkilenmişti; fakat onun yerine çözüm bulmak daha kolaydı. "Belki de zamanla bu geçer," diyordu Ahmet. Onun için kayıp, bir sorundu ve bu sorun en iyi şekilde ‘çözülmeliydi’. Bu yaklaşımı, toplumda genellikle erkeklere ait bir özellik olarak algılanır. Çoğu zaman duygusal boşlukların derinliğini göz ardı eden, daha somut ve net çözümler arayan bir perspektif vardır.

Ahmet'in, Leyla'ya "Birlikte daha çok vakit geçiririz," demesi, ona destek olmak adına mantıklı bir çözüm önerisi gibi görünse de, Leyla bu desteği duygu ve bağ kurarak almak istiyordu. Ahmet'in önerisiyle dışarı çıkmak, Leyla'yı bir anlık rahatlatabilirken, Leyla derin bir içsel boşluğun içinde debelenmeye devam ediyordu.

[color=]Kaybın Toplumsal Yansımaları

Birçok kültür, özellikle kadınları duygusal olarak 'açık' olmaya teşvik ederken, erkeklerin ise acılarını dışa vurmakta zorlanmalarını bekler. Bu, aslında yas sürecinin sosyal bir yönüdür. Kadınların kayıplarını daha fazla hissetmeleri, onların duygusal olarak 'çözüme' ulaşmakta zorlanmalarına sebep olurken, erkeklerin, bu kayıpları daha mantıklı ve stratejik bir şekilde çözmeye çalışmaları da sorun yaratabiliyor.

Leyla'nın derin acısı, Ahmet'in önerileriyle geçemedi; çünkü o, sadece kaybını içselleştirip, ona daha derinlemesine bir saygı göstermeyi istiyordu. Ahmet, ne kadar çözüm odaklı yaklaşsa da, kadınların duygusal süreçleri başkalarından beklentilerinden daha fazla etkilenir. Sosyal cinsiyet kalıpları, yası farklı şekillerde hissetmemize ve onunla baş etmemize neden olabiliyor.

---

Sonuç Olarak: Yasın Biyolojik ve Sosyal Sürekliliği

Leyla'nın yas süreci uzun sürdü. Fakat zamanla, Ahmet'in 'çözüm odaklı' yaklaşımına karşı, onun empatik yaklaşımını kabul etmeye başladı. Leyla, kaybıyla yüzleşerek, zamanla iyileşmeye başladı. Ahmet, ilk başta yas sürecinin 'çabucak' geçmesini umsa da, Leyla'nın duygusal yüküyle daha dikkatli başa çıkmayı öğrenmeye başladı. Duygularına daha fazla saygı gösterdiğinde, zamanla iyileşmeye başladılar.

Yas, hayatın bir parçasıdır; bu süreç, kişiden kişiye değişir. Yas depresyonu, kimilerine göre kısa bir süredir; kimilerine göre ise yıllarca sürebilir. Önemli olan, bu süreci anlamak, kendimize ve çevremizdekilere zaman tanımaktır. Sizce, yas süreci kişisel bir mücadele midir, yoksa bir toplumsal bağlamda mı daha çok şekillenir?